Türkiye’deki vicdani retçilerle 25 yıllık dayanışma

Franz Nadler

(15.05.2021) Dünya nasıl da değişiyor! Zorunlu askerliğe karşı direniş herhalde oldum olası vardı, özellikle asker kaçaklığı ve firarilik şeklinde. Ne var ki çoğunlukla Hıristiyan topluluklarda görülen biçimin ötesine geçen haliyle vicdani ret, yani askerliğin açık reddi, ancak 20. yüzyılın başlarında ve genel olarak Kuzey yarımkürede gelişip yaygınlaştı. Vicdani ret bir hak olarak ilk defa 1921’de Norveç’te tanındı. Faşizm koşulları altında savaş karşıtlarına yönelik kitlesel zulüm ve katliamlara duyulan tepki sonucu aynı hakkın Almanya’da tanınması ancak 1949’da mümkün olabildi. Vicdani ret hakkı, en son 1992’de İsviçre’de olmak üzere, diğer “Hıristiyan” ülkelerde de zamanla kabul gördü.

Benim politik olarak sosyalleştiğim 70’lerde vicdani reddin başka kültürlerde de karşılık bulabileceğine ise neredeyse hiç ihtimal verilmiyordu. Bugün durum tam tersi. Almanya’da askerliği reddedenler ya da çürüğe ayrılanlar artık çoğunluğu oluşturduğunda, , zorunlu askerlik, profesyonel orduya geçmek suretiyle kaldırıldı ve vicdani ret hareketi fiilen son bulmuş oldu. Bugün vicdani ret konusu artık sadece az sayıdaki asker ve yedeği ilgilendiriyor. Buna karşın örneğin İslami kültürle şekillenmiş Türkiye’de vicdani ret meselesi yıllardır önem kazanmaya devam ediyor.

Bizim öykümüz

Bizler burada, Offenbach’ta, bezdirici “vicdan” testleriyle ilgili yaşadığımız bireysel deneyimlerimizden hareketle Alman Barış Örgütü – Birleşik Vicdani Retçiler (Deutsche Friedensgesellschaft – Vereinigte Kriegsdienst-

gegnerInnen, DFG-VK) bünyesinde 70’lerin sonlarında vicdani retçilere yönelik epey ilgi gören bir danışma bürosu oluşturmuştuk. Bununla birlikte ayrıca barış hareketi içinde antimilitarist çalışmalar yürütüyorduk ve özellikle benzer düşünenlerle uluslararası dayanışmayı önemsiyorduk.

Almanya’da vicdani ret prosedürü sadeleştirilip danışmaya duyulan ihtiyaç azalınca odağımızı sivil hizmete kaydırdık. Ne de olsa sivil hizmet de zorunlu askerliğin yerine getirilme biçimlerinden biri ve zoraki bir angarya. Böylece sivil hizmeti reddeden ve dolayısıyla hapis tehdidiyle karşı karşıya bulunan total retçileri de desteklemeye başladık.

70’lerin ortalarından itibaren başka ülkelerdeki hareketlerle dayanışmaya başladık; önce DFG-VK bünyesindeki Güney Afrika Çalışma Grubu, 1990’dan itibaren Savaşta Vicdani Ret Çalışma Grubu ve 1993’ten sonra da Connection e.V. olarak. O yıllardan bu yana Türkiye ile ilgili çalışmalar da odaklarımızdan biri olageldi.

Geniş kapsamlı dayanışma

Elbette Türkiye’deki antimilitaristlerle dayanışma çalışmaları yürüten tek örgüt biz değildik. Birbirinden çok farklı grupların eylem, etkinlik, çalışma tarzı ve yaklaşımları ile ilgili bir özet sunmak isterim.

Hâlâ süregiden çifte vatandaşlar ve “bedelli askerlik” sorunu

Başta Türkiye’de bağlantılarımız yoktu ve çalışma alanımız ile ilgili bilgiler de çok sınırlıydı. Dolayısıyla ilginç görünen her türlü bilgiyi toplamaya başladık. Arşivimizde bu konuya ilişkin en eski belge Bremen İdari Mahkemesi’nin Şubat 1985 tarihli bir kararı. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli bir çifte vatandaş, o dönem 22 aylık olan Türkiye’deki askerlik görevinin üstüne bir de Almanya’da 15 ay daha askerlik yapmak zorunda kalmamak için dava açmıştı. Davası, Türkiye’nin çifte askerlik yükümlülüğünü gidermeye yönelik Avrupa Konseyi sözleşmesini imzalamamış olduğu gerekçesiyle reddedildi. Almanya’da zorunlu askerlik kalktığından bu yana, , bu mesele sorun olmaktan çıktı. Hatta bir dönem, Almanya’da sivil hizmet yapmak dahi Türkiye’deki askerlik yükümlülüğünün yerine getirilmiş sayılması için yeterli oldu. Ancak Almanya’da Türkiye kökenli 3 milyondan fazla insan yaşıyor. Türk vatandaşı ya da çifte vatandaş olan erkekler hâlâ yaşları geldiğinde Türkiye’deki askerlik yükümlülüğüne tâbi. Yükümlülüklerini yerine getirdiklerinde genelde Almanya’daki işlerini, hatta birçoğu da oturum izinlerini kaybediyor. Türkiye Cumhuriyeti bu ikileme istinaden, süresi kısaltılmış bir askerlik hizmeti ve ordunun kasasına giren hiç de küçümsenmeyecek bir meblağ karşılığında “bedelli” askerlik düzenlemesi getirdi. 1985’te bedelli askerlik kapsamındaki hizmet süresi iki ay, bedel de 17.000 DM idi (yaklaşık 8.500 €). 2011’de bedel 13.000 € idi, şu anda ise 5.000€. 2012’den bu yana kısaltılmış hizmet süresi tümüyle kalktı, yerine Savunma Bakanlığı’na bağlı “Uzaktan Eğitim” programı getirildi. Hesaplara göre 1995’ten bu yana bu şekilde 1,2 milyar € gelir elde edildi. Her yıl Almanya’dan yaklaşık 30.000 erkek bu parayı ödüyor. Bütün bunların vicdani retle bir ilgisi olmasa da, konuyla ilgili bize danışan çok sayıda insan oluyor.

Almanya’ya iltica eden Türkiyeli vicdani retçiler

Almanya’daki ilk Türkiye kökenli vicdani retçi herhalde Aziz Koşgin idi. Aziz, vicdani reddini 1991’de kamuoyuyla paylaştı ve 1998’de DFG-VK çatısı altında Aachen’e bağlı Übach-Palenberg’te Savaş Hizmetini Reddedenler Girişimi’ni (SHRG) başlattı. Türkiye’de konuyla ilgili haber yapan Devrimci Proleterya, Azadi gibi gazeteler toplatıldı. Aziz ile yıllarca yoğun bir işbirliği içinde olduk. İlginçtir ki, Aziz sonraki yıllarda vicdani retçiler arasında çoğunluğu oluşturanlar gibi Kürt değil, Laz’dı.

Aziz’den sonra yerine göre bizimle, yerine göre bireysel olarak ve yerel destekle Almanya’da vicdani reddini açıklayan çok sayıda Türkiye vatandaşı oldu.

Bir başka önemli örnek 23 Ocak 1996’da Berlin Belediye Meclisi’nde vicdani reddini açıklayan ve askerlik cüzdanını yakan Mustafa Ünalan. Ardından DFG-VK Berlin bünyesinde Türkçe hizmet veren bir danışma merkezi kuruldu. Nihayet 28 Ocak 1997’de de Alevi bir Kürt olan Cemal Sinci 10 arkadaşıyla beraber Frankfurt Savaş Karşıtları Derneği’ni (FSKD) kurdu. Cemal, öncesinde, yani hâlâ Türkiye’de yaşarken ve sonra Almanya’da eğitim gördüğü yıllarda da politik olarak aktifti. Almanya’da vicdani retçi olarak iltica talebinde bulunan ilk Türkiye vatandaşıydı. İltica sürecinin her adımında yanındaydık. Vicdani ret açıklamasını da olabildiğince geniş bir kamuoyuna duyurmak niyetindeydi. Böylece Şubat 1998’de Cemal ve avukatının yanı sıra SPD ve Yeşiller milletvekillerinin (Zapf ve Özdemir) de bulunduğu çok kalabalık bir basın toplantısı düzenlendi. Bu toplantı, yazılı ve görsel basın tarafından ilgiyle izlendi. Cemal birçok alanda politik olarak aktif olduğu için Nisan 1998’de Türkiyeli ilk vicdani retçi olarak ilticaya hak kazandı ve bugün de hâlâ Connection e.V. bünyesinde çalışmalarını sürdürmekte.

Almanya’da Türkiyeli vicdani retçilerle yapılan çalışmaların önemli bir odağı kamuoyuna yönelik vicdani ret açıklamalarıydı. Connection e.V ve Cemal tarafından örgütlenen bu etkinliklerin ilki dokuz katılımcıyla 17 Mayıs 1995’te Frankfurt’ta gerçekleşti. Destekçiler arasında Connection e.V., SHRG, Savaşta Vicdani Ret Çalışma Grubu ve Sivil Hizmetçiler Dayanışma Örgütü vardı. Etkinlik, vicdani reddini açıklayacaklarla birlikte hazırlandı, ayrıca konunun daha ayrıntılı işlenmesine olanak sağlayan ve ortak açıklamanın geniş bir şekilde ele alındığı bir de seminer düzenlendi. (Oyuncak) tüfek kıran vicdani retçilerle çekilen fotoğraf yurtdışında da çokça yayınlanan güçlü bir imge oldu. İzleyen yıllarda da çok sayıda ve daha da kalabalık ortak açıklamalar örgütlendi. Toplantılar, Marburg, Dortmund, Essen (29 kişi), Saarbrücken (20 kişi), Emden, Hannover, Frankfurt (39 kişi), Kassel (50’den fazla kişi) gibi Almanya’nın farklı şehirlerinde gerçekleşti. Bu etkinlikleri destekledik, ama biz örgütlemedik.

Böylece 90’lı yıllarda Almanya’da yaklaşık 200-300 kişi vicdani reddini açıkladı. Güvenlik kaygısıyla Almanya’da kalmak isteyenlerin çoğu yıllar içerisinde yasal oturum alabildi. Eylemlerin birçoğuna yerel basında geniş yer verilirken, bazıları uluslararası basında (Avusturya, İsviçre, Fransa, Belçika, Hollanda, ABD, Güney Afrika) ve Türkiye’de de yankı buldu. O zamanlar Almanya’da Türkiyeli vicdani retçilerin sayısı Türkiye’dekinden bile fazlaydı. Bunun, 1996’da İstanbul’daki gibi Türkiye’deki gelişmelere de yansıması oldu. Atlamamak adına, Hollanda, İngiltere, Danimarka ve Fransa’da da Türkiyeli vicdani retçilerin kamuoyuna dönük açıklamalar yaptığını belirtmeliyim.

O dönem vicdani reddini açıklayan herkes bunu iltica süreci bağlamında yapmadı. Ama genelde durum buydu, başvuranların çoğu da Kürt’tü. Vicdani reddini açıklamanın iltica hakkının tanınmasıyla sonuçlanacağı algısı yaygındı. Bunun kısmen geçerli olduğunu hazırlık çalışmalarında tekrar tekrar vurguladık. Almanya’da vicdani ret tek başına iltica sebebi değil. Bu nedenle Türkiyeli vicdani retçilerin iltica süreçlerinde hâlâ birçok engelle uğraşıyoruz. İlticanın kabul kriterleri öyle karmaşık ki, tekil vakalarda uzmanlar bile bunların karşılanıp karşılanmadığını anlamakta zorlanabiliyor. Üstelik, genellikle ücra iltica kamplarında tutulan retçilerle iletişimi sürdürmek de hiç kolay olmuyor. Bize başvuranlar genelde avukatları oluyor. Bazı durumlarda bize başvuran mahkemenin kendisi de olabiliyor, üstelik sadece Almanya’dan da değil. Avusturya, İsviçre, Belçika ve Hollanda’dan da bilgi almak üzere bize başvuranlar var. İltica başvurusunda bulunanların birçoğu ise iltica hakkı da, oturum hakkı da alamayıp sınır dışı ediliyor. Bu durumlarda örneğin sığınma sağlayan kiliselere aracılık ediyor, politikacılara ve yerel meclislere başvuruyor ve sınır dışı işlemine engel olamadığımız durumlarda Türkiye’deki bağlantılarımızdan tutuklanma vb. tehditler karşısında destek istiyoruz.

Türkiye’de vicdani ret

Türkiye’de de vicdani retçilerin bulunduğundan uzun süre haberimiz olmadı. İlk iki vicdani retçi olan Tayfun Gönül ve Vedat Zencir’den, retlerini Sokak dergisinde açıkladıkları 1989 ve 1990’da değil, daha sonra haberdar olduk. Bizim için Ossi adıyla tanıdığımız Osman Murat Ülke merkezî bir rol oynadı. Kuzey Ren-Vestfalya’da doğmuş ve Pforzheim’da büyümüş,15 yaşındayken ebeveynleri onu İzmir’de bulunan korkunç bir yatılı okula göndermiş. Türkiye toplumuna egemen aşırı militarizmle yüz yüze gelince, bu konuda mücadele etmeye karar vermiş. 1 Eylül 1995’te, Uluslararası Barış Günü’nde, İzmir’de vicdani reddini kamuoyuna açıkladı ve o sırada sülüsünü de yaktı. Açıklamaya, Uluslararası Savaş Karşıtları (WRI) adına Türkiye’de bulunan ve beş farklı ülkeden temsilcilerden oluşan bir delegasyon da eşlik etti. Ossi sonraki yıllarda kışla, mahkeme, cezaevi kısırdöngüsüne hapsoldu. Davasını AİHM’e taşıdı ve 2006’da haklı bulundu. Mahkeme Ossi’nin yaşadıklarını ve süregiden durumu “sivil ölüm” olarak niteledi, tazminata hükmetti ve Türkiye Devleti’nden hem Avrupa, hem de uluslararası zeminde artık kabul gören vicdani ret hakkını tanımasını talep etti. Türkiye tazminatı ödese de, Ossi’nin yasal haklarını tesis edecek düzenlemelerde bulunmadı. Ossi bugün hâlâ “sivil ölüm” koşullarında yaşamakta.

Ossi’yi çok çeşitli şekillerde destekledik. Daha vicdani reddini açıklamamışken çeşitli etkinlikler için (1993’te Aziz ve Gandhi Enformasyon Merkezi’nden Christian Bartolf ile birlikte, sonra 1995’te tekrar) Almanya’ya davet ettik ve ufukta görünen tutukluluk dönemiyle ilgili dayanışmanın temellerini attık. 1995’te 15 Mayıs Uluslararası Vicdani Retçiler Günü vesilesiyle Almanya’daydı ve Federal Meclis’te bir konuşma yaptı, ki o senenin sloganı “Vicdani retçilerin ilticaya ihtiyacı var!” idi. Ayrıca Federal Meclis İkinci Başkanı Antje Vollmer’in (Yeşiller) bu konuda düzenlediği resmi bir davete katıldı. SPD ve CDU üyesi milletvekilleri ve “uzmanlar” vicdani reddin “istisnai bir hak” olduğundan hareketle bu davete “mesafeliydiler”. Vicdani Retçi Hakları Merkez Bürosu desteğiyle partilerle bir toplantı örgütlendi. Aziz ve Ossi burada bir sunum yaptılar ve CDU’dan Thomas Kossendey gibi bazı milletvekilleri bunun üzerine konuyu gerçekten sahiplendi. Diğer yandan bu gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkisi elbette sınırlı kaldı. Aynısını Uluslararası Af Örgütü’nün 1997’de Ossi için yürüttüğü yoğun kampanya için de söylemek mümkün. Bizlerin desteğiyle Ossi ve İSKD üç önemli ödüle layık görüldü: 1996’da Friedrich Schultze Ödülü (Protestan Kilisesi), 1997’de Bavyera Barış Ödülü (DFG-VK Bavyera) ve 2007’de Clara Immerwahr Ödülü (Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Derneği, IPPNW). Bunlar uluslararası basında geniş yankı buldu.

Ossi’den sonra düzinelerce vicdani retçiye daha destek verdik ve vakalarını kamuoyuna taşıdık. Eylem biçimlerinden biri Türk makamlarına kamuoyu önünde gönderilen toplu protesto fakslarıydı. 3 Aralık 1999’da vicdani ret hakkının yasallaşması talebiyle gazetelere ilanlar verdik (Süddeutsche Zeitung, Evrensel, Özgür Politika). Türkiye’de yayınlananlar toplatıldı.

İzmir SKD

Ossi, Türkiye’de vicdani retçilerin Aralık 1992’de Savaş Karşıtları Derneği (SKD, daha sonra İSKD) çatısı altında örgütlenmesine de öncülük edenlerden biriydi. İSKD daha sonra Ossi ve diğer vicdani retçilerle ilgili dayanışma eylemlerinin de ana adresi oldu.

90’larda Avrupa’da hâlâ canlı bir vicdani ret hareketi vardı ve Türkiye’de doğan hareket de buna dâhil oldu. Dolayısıyla yıllık Uluslararası Vicdani Retçiler Toplantısı’nın (ICOM) Temmuz 1993’te Milas/Ören’de gerçekleştirilmesi de cüretkâr, ama anlamlı bir adımdı. Kolombiya dâhil 19 ülkeden 90 katılımcı geldi. İletişim çok da kolay olmadı. Örneğin Türkiye’den katılan çok sayıdaki anarşistin tam olarak nasıl bir beklentiyle toplantıya katıldıklarını anlayamadım, çünkü çeviri yapacak birilerini bulmadan sohbet etmek imkânsızdı. Ama karşılıklı merak çok büyüktü ve toplantı vicdani ret hareketinin Türkiye’de güçlenmesini ve uluslararası dayanışmanın güçlenmesini sağladı. Basın da toplantıya beklediğimizden fazla ilgi gösterdi. Örnek vermek gerekirse, Rudi Friedrich, Aydınlık gazetesine “bir insan hakkı olarak vicdani ret” konulu tam sayfalık bir söyleşi verdi.

8 Kasım 1993’te SKD kapatıldı. O dönem üye sayısı 300’e çıkmıştı. Vicdani ret ile ilgili haber yapan gazeteciler tutuklanıyor, gazeteler kapatılıyordu. Dernek Şubat 1994’te İSKD adıyla yeniden kurulabildi ve çok kısa bir süre sonra “Türkiye’de askeri yargı” konulu kapsamlı bir kitapçık yayınladı. Derneğe onlarca dava açıldı, ama zorlu koşullara rağmen çalışmalarını hep sürdürdü. 1999’da bir aylığına İzmir’deydim ve dernek binasının gençlerle dolup taştığını iyi hatırlıyorum.

İSKD daha sonra kendini feshetti ama o zamanın aktivistleriyle hem politik olarak hem de şahsen hâlâ irtibattayız.

Ossi’yi daha iyi destekleyebilmek, örneğin cezaevi koşulları hakkında bilgi akışını sağlayabilmek ve dayanışma eylemlerini koordine edebilmek adına Ocak 1994’te uluslararası bir acil çağrı ağı kurduk. Bu ağ bugün WRI ile birlikte hâlâ varlığını ve işlevini sürdürmekte. İhtiyaç halinde basınla ve siyasilerle de temaslar tekrar canlandırılıyor.

İstanbul SKD/VR-DER

İstanbul SKD 1 Eylül 1993’te 40 kişi tarafından kuruldu ve 17 Mayıs 1994 günü, yani vicdani retle ilgili bir basın toplantısında dört aktivistin tutuklanmasının ardından da kapatıldı. Bir sonraki 1 Eylül’de dernek yeniden kurulacaktı, ama polisler buna engel oldu.

İstanbul’da dernekleşme ancak 2013’te Vicdani Ret Derneği’nin (VR-DER) kurulmasıyla tekrar mümkün olabildi. Şu an Türkiye’de bu alanda faaliyet sürdüren tek dernek VR-DER ve yakın ilişki içindeyiz.

Uluslararası dayanışma

Almanya’daki Yunan Vicdani Retçiler Danışma Merkezi ile Türkiye’deki retçiler arasındaki ilk temaslar da 1993’te kuruldu. Bu tanışıklık İkaria adasında gerçekleşen ICOM 1997’de derinleşti. Türkiye’deki ve Yunanistan’daki vicdani retçiler mahkeme süreçlerinde dayanışmaya karar verdi. Türkiye’deki vicdani retçiler örneğin 2009’da İsrail’deki retçilerle de elçilik önünde protesto eylemi yaparak dayanıştı. Bu dayanışmadan 2014’te Kıbrıs’ta gerçekleşen Akdeniz Vicdani Ret Buluşması doğdu. Toplantıya Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs’ın kuzeyi ve güneyi, İsrail, Filistin ve Mısır’dan katılım sağlandı ve sonuç olarak karşılıklı desteğin örgütlendiği bir platform kuruldu.

Duruşma gözlemciliği/delegasyonlar

Ton Steine Scherben grubunun şarkısında da belirtildiği gibi; “yalnız başına seni bitirirler”. Bu özellikle vicdani retçiler için geçerli. Militarize koşullarda yaşamak başlı başına zorken, devlet, ordu ve yargının birleşik gücüyle yüzleşmek daha da zorlayıcı. Kişiyi doğrudan destekleyecek bir gruba ihtiyaç var. Kamuoyuna ihtiyaç var. Bunların da ret açıklamasından çok önce hazırlanması gerekiyor. Uluslararası dayanışma sonra bu temel üzerinde yükseltilebilir. Etki-sonuç kuramına göre bu denklem birebir kanıtlanamasa ve umulan etki ilk elde belki de bireyin kolektiften güç alabildiğini hissetmesiyle sınırlı kalsa bile, her zaman bazı sonuçların alınabileceğini tekrar tekrar gördük. Araçlarımızdan ve eylem repertuarımızdan ilk akla gelenler: imza kampanyaları, resmi başvurular, faks eylemleri, elçilik ve konsolosluklar önünde protestolar; özellikle de birden fazla şehir hatta ülkede koordine olarak eşzamanlı gerçekleşen eylemler. Özellikle uluslararası delegasyonların ilgili ülkede bulunmasını önemli görüyorum. O sırada gözle görülür bir etkileri olamayabilir, ama uzun vadede fark yaratabiliyorlar. Duruşma gözlemciliği de uçağa atlayıp, yabancı olarak bayrak salladıktan sonra eve dönünce olanların aktarılmasından ibaret basit bir iş değil.

Vicdani retçilere yönelik çok fazla dava var ve hepsine katılmak mümkün olmuyor. Üstelik duruşma tarihleri de ertelenip duruyor. Sonra duruşmalar her zaman havaalanı bulunan büyükşehirlerde de olmuyor. Bazen otobüsle 1000 km daha kat etmek gerekiyor.

Yani Türkiye’den belli bir duruşma ile ilgili uluslararası bir delegasyon örgütlememiz için bir istek dile getirildiğinde konuyu diğer ülkelerdeki yapılarla konuşuyor ve olabildiğince çeşitli yerlerden farklı insanları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Delegasyona katılmak bu insanlar için tehlikeli de olabiliyor. Ya da ülkeye bile giremeden sınırdan geri çevrilebiliyorlar. Hızlı tepki verebilmek için acil durum telefonu, elçilik personeliyle temas vb. önlemlerle altyapının önceden hazırlanması gerekiyor. Aynı zamanda Türkiye’deki akış ve yapı da net olmalı: Delegasyona kim eşlik edecek, kimlerle görüşülecek, çeviriyi kim üstlenecek?

Mayıs 1994’teki Uluslararası Vicdani Retçiler Günü için sadece Frankfurt’ta değil, eşzamanlı olarak İstanbul’da da vicdani retçilerin tanıtıldığı bir basın toplantısı gerçekleştirilecekti. Türkiye’deki eyleme destek vermek üzere muhalif bir asker örgütü olan Darmstädter Signal’dan Volker Thomas ile DFG-VK Hessen adına Gernot Lennert ve Christian Axnick İstanbul’a gittiler. 100’den fazla kişinin katıldığı toplantı İçişleri Bakanlığı’nın emriyle dağıtıldı, insanlar tutuklandı ve dernek yasaklandı. Tutuklananların arasında adı geçen üç Alman da vardı. Daha sonra serbest bırakılsalar da, pasaportları askeri mahkemede görülecek duruşmaya dek iade edilmedi. Neyse ki alarm ağı vardı ve işlevini yerine getirdi. Üç Alman üç hafta sonra ülkeyi terk edebildi.

Dayanışma için çok farklı bağlamlarda gerçekleşen karşılıklı ziyaretlerin de önemi büyük. Geçtiğimiz yıllarda, hem bireysel, hem de kurumsal düzeyde düzinelerce ziyaret gerçekleşti. Özellikle uzun vadeli olarak ortak çalışma yürütmemiz aktivistleri daha iyi tanımanın yanı sıra çalışma biçimlerine vakıf olmak açısından da yararı oldu.

Gazeteler/broşürler

Vicdani ret hareketi zamanla çok sayıda yayın projesini de hayata geçirdi. Yayınlar ya doğrudan retçiler ya da destekçilerle ortak kuruldu. Bunlar aktivistler arası fikir ve bilgi alışverişi sağladıkları gibi, yarattıkları ortak hareket zemini açısından da çok değerlilerdi. SKD, Kasım 1993’teki ilk kapatılışına kadar “Bakaya” dergisini yayınladı. Bu Türkiye’de tümüyle antimilitarist odağa sahip ilk dergiydi ve Almanya’da da Aziz tarafından dağıtıldı. Ardından İstanbul’da Ocak 1994’ten 1995 sonuna kadar 15 sayı çıkan ve 2500 tiraja ulaşan, gerçekten etkileyici “Savaşa Karşı Barış” dergisi yayınlandı. Sonra bu derginin yayınına el konuldu, yayınlayanlar tutuklandı ve yargılandı. 1996’da “Nisyan” adlı bir dergi de çıktı, ama ayrıntılara vakıf değilim. Almanya’da ise Mart 2001’den sonra graswurzelrevolution (Otkökü Devrimi) dergisinin Türkçe/Almanca eki olan otkökü yayınlandı. Bu ağırlıkla Ossi’nin projesiydi ve toplam dört sayı çıktı. Bizler de Şubat 1994’ten itibaren Türkiye’deki ve Türkiye kökenli vicdani ret hareketine odaklanan Kırık Tüfek dergisini Almanca olarak yayınladık.

Almanya’da yaşayan vicdani retçilere yol göstermesi açısından kuşkusuz 1990’da DFG-VK Kuzey Ren-Vestfalya örgütünün yayınladığı “Askere Gitme!” broşürü önemliydi. 1996’da da “Askerliği reddedelim” broşürü Almanca ve Türkçe olarak yayınlandı.

Almanca yayınlanan ZivilCourage ve graswurzelrevolution dergilerinde de sürekli eylem ve vakalarla ilgili haberler yer aldı. Tageszeitung, junge Welt, Jungle World, Frankfurter Rundschau, Welt, Süddeutsche Zeitung gibi büyük gazete ve dergiler de sıklıkla ayrıntılı haber ve makalelerle Türkiye’deki ve Türkiyeli vicdani retçileri işledi.

Turlar

Türkiye’de vicdani retçiler illegalite koşulları altında yaşamak zorunda kalıyor. Pasaport alamadıkları için ülkeden legal olarak ayrılamıyorlar. Durumlarına dikkat çekmek ve dayanışmayı örgütleyebilmek için onlar adına destekçilere çok iş düşüyor. Yıllar içerisinde (o sırada hâlâ pasaportları varsa) birçok vicdani retçinin yanı sıra SKD üyesi aktivistleri ve avukatları davet ettik. Örneğin DFG-VK Kuzey Ren-Vestfalya örgütü Ocak 1998’de avukat Ahmet Hür ve vicdani retçi Arif Hikmet İyidoğan’ı iki haftalığına Almanya ve Hollanda’ya davet etmek istedi. Turun programı ile ilgili planlama aylar öncesinden başladı: Alman Barış Örgütü’nün yerel örgütleri, Connection e.V., Pro Asyl, Cumhuriyetçi Avukatlar Derneği, medico international, Avrupa Vicdani Ret Bürosu (EBCO), Londra’daki Uluslararası Savaş Karşıtları’nın merkezi, her türlü partinin milletvekilleri, Adalet Bakanlıkları, Yabancılar Dairesi, Avrupa Parlamentosu vs. ile yapılacak toplantılar ve etkinlikler planlandı... Elbette planlanan her şey gerçekleşmedi, ancak bu tür girişimlerde önemli olan muhatapları konuyla yüzleştirmek. Ziyaretler sadece bilgilendirmede bulunmak açısından değil, dayanışmayı da örgütlemek için biçilmiş kaftan. Ayrıca Türkiye’den gelen insanlar da böylece bizlerin kim olduğunu, nasıl çalıştığımızı, nelerin mümkün olup olmadığını görüyorlar.

Finansman

Çok açık ki, Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmış ve çalışma izni olmayan birinin parası da yoktur. Türkiye’de illegalite koşullarında yaşamak zorunda olanların da öyle. Haliyle bu insanların örgütleri de aynı durumda. Bu nedenle sadece belli projeler için para toplamakla kalmayıp, 2007’de bu çalışmalara özel bir dayanışma hesabı açtık. Bu hesaba bağışlar gelse de, bunlar yeterli olmuyor. Türkiye’dekilerle birlikte hangi kaynaklara ulaşabileceğimize kafa yorduk. Bu alanda uzun sürerdir deneyim sahibi olduğumuz için, bir fonlama semineri de düzenledik. Yeni projeler için deneyim ve bağlantılarımızı da seve seve paylaşıyoruz.

Uluslararası Savaş Karşıtları’nın (WRI) “Şiddet Döngüsünü Kırın” Çalışma Grubu

2015/16 yıllarında Türkiye’nin güneydoğusunda çatışmaların yeniden başlamasıyla Türkiye’deki bazı aktivistlerden savaşa karşı uluslararası düzeyde dayanışma çağrısı geldi. Bunun üzerine WRI çatısı altında uluslararası bir çalışma grubu oluştu. Bileşenleri: Connection e.V., Sosyal Savunma Birliği (Bund für Soziale Verteidigung, BSV), Uluslararası Barış Birliği Avusturya Seksiyonu, La Transicionera (İspanya) ve Türkiye’den aktivistler. Çalışma grubu, Türkiye’deki şiddet döngüsünün kırılması için çağrıda bulundu. Grup bir imza kampanyası düzenledi, savaş bölgesine bir delegasyon gönderdi, Türkiye’de insan hakları aktivistlerine açılmış davaların duruşmalarına gözlemci gönderdi ve Türkiye’nin güneydoğusundaki koşullara ve insan hakları aktivistlerinin yaşadıklarına dikkat çekmek ve kendilerine bu yolla destek vermek üzere broşürler ve makaleler yayınladı. Son yayınlanan broşürde Türkiye’de cezaevi ve kovuşturma tehdidi altında yaşayanların dışarıdan nasıl desteklenebileceği konusuna odaklanıldı.

Günümüzdeki dayanışma faaliyetleri

Birkaç yılı atlayıp bugünkü duruma gelelim. Birçok konuya değinmiş olduğum için tekrarlardan kaçınıp güncel gelişmelere odaklanacağım.

Almanya’da hâlâ iltica sürecinde olan ve desteklediğimiz Türkiyeli vicdani retçiler var, örneğin Beran Mehmet İşçi. Kendisi ve avukatıyla sürmekte olan davasında izlenecek adımlara hazırlanıyoruz. Örneğin yaşadığı bölgede yerel bir ağ kurmaya çalışıyor, Paskalya Yürüyüşü vb. etkinliklere katılım ve basınla ilişkiler konusunda aracılık ediyoruz.

Sadece Alman vatandaşlığına sahip Türkiyeli vicdani retçiler bile sosyal medyada yaptıkları paylaşımlar nedeniyle Türkiye’deki akrabalarını ziyaret ederken tutuklanabiliyor. Son örnek, vicdani reddini 1993’te açıklayan İlhami Akter. Neyse ki sonra Gürcistan üzerinden kaçabildi. Bu örnekte de, ikamet ettiği Hamburg’taki dayanışma grubuyla birlikte sahip olduğumuz tüm bağlantıları (örneğin milletvekilleri, Yabancılar Dairesi, Hamburg Belediye Başkanı) kullanıp kendisini destekledik. İlhami evine dönebildi ve bizim de desteğimizle başına gelenlerle ilgili bir kitap yazıyor.

VR-DER, çalışmalarını yıllardır özellikle üç alanda yoğunlaştırıyor: 1. Mevcut vicdani retçilere danışmanlık ve destek; 2. Vicdani ret hakkının tanınması için uluslararası baskının arttırılması; 3. Askerlerin durumu (“intiharlar”).

Ayrıca derneğe ve çalışanlarına yönelik çeşitli davalar da var. Şu anda vicdani ret hakkının tanınmasına yönelik baskının arttırılması için yeni bir çalışma var. Artık iki ayda bir yayınlanan bir vicdani ret bülteni var. Derneğe yönelik özel bir bağış kampanyası başlattık. Bu alanlardaki işbirliğimiz için özellikle video konferans yönteminden yararlanıyoruz.

Uluslararası düzeyde de Türkiyeli olup başka ülkelere (Kıbrıs, Fransa, Almanya) gitmiş ve oralarda oturum izni bulunan vicdani retçilerle iyi bir işbirliğimiz var. Bu “kitap projesi” de öyle ortaya çıktı. Covid-19 pandemisi nedeniyle bu alandaki iletişim de ağırlıkla video konferanslarla gerçekleştiriliyor.

Geriye ve ileriye bakış

Türkiyeli vicdani retçiler için bugüne dek Almanya’da harekete geçmiş grup ve örgütleri eksiksiz saymak zor. Elbette öncelikle Frankfurt, Aachen, Dortmund, Kassel, Hamburg, Berlin ve daha birçok yerde kurulmuş özörgütlenme gruplarını anmak gerekir. Sonra DFG-VK’nın yerel ve eyalet örgütleri (özellikle Frankfurt/Hessen, Dortmund/Kuzey Ren-Vestfalya ve Hamburg çok sayıda eylemlilikle öne çıkıyor) ve federal genel merkez. Ayrıca Zorunlu Askerliğe Karşı Kampanya (Kampagne gegen Wehrpflicht, Berlin), Sivil Hizmetliler Örgütü, total retçilerin Ohne Uns dergisi ve kiliselerin vicdani ret danışma büroları da hemen her zaman katkı sağladı. Barış Hareketi içinden başka örgütleri de saymak gerekir, örneğin Vicdani Retçiler Enternasyonali Berlin, Vicdani Ret Hakları Merkez Bürosu, Uluslararası Barış Birliği, Sosyal Savunma Birliği, tabandan örgütlenen hareketler, Greenpeace, Silahsız Yaşam (Ohne Rüstung Leben), Kurve Wustrow (şiddetsizlik antrenmanları düzenlenen bir eğitim merkezi).

Bir vicdani retçiyi iltica sürecinde desteklemek gerektiğinde çok farklı bir spektrumdan birçok yapı katkı sunuyor: Pro Asyl, Temel Haklar ve Demokrasi Komitesi, Cumhuriyetçi Avukatlar Derneği, “hiçbir insan illegal değildir” ve mülteci konseyleri gibi iltica ve insan hakları örgütleri. Yerelde ise okullardaki sınıflardan kilise cemaatlerine (Pax Christi), futbol kulüplerinden ekmek fırınlarına, birçok insan ve grup harekete geçiyor. Elbette Avrupa ve Avrupa dışındaki neredeyse tüm vicdani ret örgütleri dayanışma çalışmasında yerlerini aldı, örneğin dostumuz ve Vietnam savaşı gazisi ABD’li Greg Payton, Türkiye’deki arkadaşlarımızı ziyaret etti. Tekil vakaların süreçleri dünyanın her yerinde sürekli paylaşıldı ve eylemlerle desteklendi. Bilgilerin paylaşılması ve uluslararası planda yayılmasında Londra merkezli Uluslararası Savaş Karşıtları (WRI) merkezi bir rol üstlendi. Örgütün vicdani ret alanındaki çalışmaları Türkiyeli bir arkadaşımız tarafından koordine ediliyor. Aynı çatı altındaki Türkiye-Kürdistan Çalışma Grubu aracılığıyla öncelikle dayanışma kampanyaları ve uluslararası delegasyonlar örgütleniyor. Brüksel’deki Avrupa Vicdani Ret Bürosu’nu (EBCO) da atlamamak gerekir. EBCO’nun öncelikli çalışma alanı Avrupa’daki vicdani ret hakkı ve yasal düzenlemelerin nasıl uygulandığı. EBCO özellikle Avrupa Konseyi’ne Türkiye’deki vicdani retçilerin uğradığı insan hakları ihlallerini göz ardı etmemesi için baskı yapıyor. Cenevre’deki Quäker Birleşmiş Milletler Ofisi ile de iyi ilişkilerimiz var. Ofisin odaklandığı konulardan biri vicdani ret hakkının dünya çapında tanınması. Vicdani ret hakkı aynı zamanda bir insan hakkı olduğundan elbette Uluslararası Af Örgütü’nü de saymak gerekir. Örgüt, acil eylemlerle birçok vicdani retçinin yüzleştiği zorlukları dünya çapında görünür kılmakta. Kuşkusuz lobi çalışmalarıyla hükümetler, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi ve BM nezdinde hızlı bir dönüşüm elde edilemese de, çıkan ilgili kararlar Türk Hükümeti’nin tekrar tekrar yüzleşmek durumunda kaldığı baskı araçları olarak işlev görüyor.

Deneyimlediğimiz üzere, Türkiye’de sadece vicdani retçiler değil, kendileriyle ilgili çalışan veya haber yapan örgüt ve medya kuruluşları da baskı görüyor.

Türkiye, ABD’den sonra, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip. Ordu adeta devlet içinde devlet ve başta Kürt bölgeleri olmak üzere sürekli de operasyon halinde. Faaliyet alanı artan oranda sınır ötesini de kapsıyor: Kuzey Irak, Suriye, Libya, Akdeniz, Azerbaycan/Ermenistan – ve başka Afrika devletleri. Hâlihazırda altı aylık zorunlu askerlik süresi bu işleyişin vazgeçilmez önkoşulu. Genç erkekler daha birkaç yıl öncesine kadar askere alınmaktan kaçınmanın yollarını bulabiliyorken, yenilenen nüfus kayıt ve takip sistemleriyle bu artık o kadar kolay değil. Öyle ki, asker kaçakları sayısının 750.000’lere vardığı dönemler oldu (TÜİK’in 2014 verilerine göre 800.000). Bugün hâlâ yüz binlercesi asker kaçağı konumunda. Devlet de askere alabildiğini alıyor. İşte birkaç manşet: “Bölüğün dedesi” – 71 yaşında askere alınan adam (Frankfurter Rundschau, 13.06.2005); 71 yaşındaki er (Die Welt, 05.03.2008); Türk Ordusu 80 yaşındaki adamı askere alıyor (Frankfurter Rundschau, 02.04.2011).

Ülkenin her yerinde sürekli kontroller ve aramalar yapılıyor. Sadece 2013 yılının Ekim-Aralık döneminde kimlik kontrolleri sonucu 5.000 asker kaçağı tutuklanmış. Elbette ismen tanınan 1.000’in üzerindeki vicdani retçi de bu tehditle yaşıyor.

Bitirirken, vicdani ret hakkı çok önemli olsa da, yaşayarak öğrendiğimiz üzere, bu hakkın öncelikle talep edilmesi gerekiyor ve herkes de hakkını alamıyor. Sivil hizmet ise hakkın kullanımı karşılığında verilen bir cezadır. Sadece evrensel pasifistlerin değil de, selektif retçilerin de vicdani ret hakkı tanınsa, önemli bir adım atılmış olur, böylece örneğin Kürtler artık “kardeşlerine silah doğrultmak” zorunda kalmazlar. Ayrıca unutmamalıyız ki, vicdani reddin amacı elbette savaşlara son vermektir, bu da, başka koşulların yanı sıra, zorunlu askerliğin kaldırılmasını ve orduların ilga edilmesini gerektiriyor. Barış içinde yaşamak ancak o zaman mümkün olabilecek.

Ve son söz: Vicdani retçilerin, asker kaçaklarının ve firarilerin ilticaya ihtiyacı var! 27 Haziran 2007’de Türkiyeli firari Mustafa Alcalı sınır dışı edilmek üzere Frankfurt’ta konduğu hücrede kendini astı. Daha yapacak çok işimiz var!

Franz Nadler: Türkiye’deki vicdani retçilerle 25 yıllık dayanışma. Mayıs 15, 2021. Kitapçık "Türkiye’de Vicdani Ret - Askerliğe Hayır!", Mayıs 2021. Editörler: Connection e.V., War Resisters International ve Union Pacifiste de France

Keywords:    ⇒ Conscientious Objection   ⇒ Europe   ⇒ Turkey